arkadaş zekai özger

kalburabasti
sığıntı kuşu

akşam
hüznümün soluk aynası
vurdukça yüreğime kanım oynaşır
derinleşir acısı parmakuçlarımın
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım.

yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
hergün yeniden başlayan
çığırtkan bir şarkıyı söylemekten
hergün
yeni bir şarkı bestelemekten

ben hüznün
ben gölgemin kiracısı
yeni bir ev değiştirmekten

hergün
gövdemle büyüyen hüznümle
kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin
dinlemiyorlar
dinlemiyorlar şarkısını oy

sustukça çoğalıyor tekliğim
ah benim sıska yüreğim
ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim
ah benim
neyim kaldı elimde
ah benim
üreyemiyorum kendime

böyle niye beni
biraz yankı biraz karıncayken
şimdi eski bir enosis düşlerim
kendimi koparıyorum kendimden
yetişemiyorum.

tekliğim
yorgun ve kanadı kırık kuştur
hüznün yapraklarında gölgelendiği
kim koparır dalından
ağzı açık bir gülü
kırmızı bir ölümü görmüş gibi
kanarım

yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
ne zaman bitecek
bu hüzün.
deus ex machina
"sevdan ki yakıcı bir kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi."

başlığı olmasına biraz şaşırdığım ve çokça sevindiğim şairdir. şiirleri mayıs yayınları tarafından "sevdadır" başlığı altında yayımlanmıştır. içinde iki adet de düzyazısı bulunmakta, ikisi de birbirinden güzel.hele "beyaz ölüm kuşları" diye oldukça uzun bir şiiri vardır ki..ama kitabı bulmak biraz zor, ben istanbul’u aradım taradım ve sonunda son kalan iki kitabı almıştım zamanında. ama belki şuanda yeniden basılmıştır, bulmak daha kolaydır. bir de her sene anısına düzenlenen, jürisinde haydar ergülen, orhan alkaya gibi isimlerin bulunduğu "arkadaş zekai özger şiir ödülü" vardır.
nevermore
bende de 2001 -6. basımı vardır. şiir seven insanların muhakkak sevdiği şairler arasında yer alır kendisi. en sevdiğim şiiri kitaba adını veren sevdadır 'dır. (bu şiir yazılama yaparken sivillere yakalandığım tek şiir olmaz özelliği de taşır dünlüğümde)

göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın

solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana

çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim

üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar

dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
hasretine vur beni

giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum

günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
seni ben heryerinden öperim
beni unutma

kadere inansaydım
sana inanırdım
düşürmem sigaramın ucundaki külü ben

öyle kırık bakma bana
caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu…
oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu

elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız

sen içerde
ben dışarda…
oyyy mahpusluk mahpusluk…

arkadaş zekai özger

şubat 1973, yansıma sa: 18

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol